Gayr-i Dinî Rivâyetler
Özet
ZET
Rivâyet, bir kimsenin sözünü ağzından nakletmektir. Nakledene “râvî” denir. İnsanlar arasında yazının yaygınlaşmadığı zamanlarda her bilgi, rivâyete dayanırdı. Her kavim ve her millet, yarı vahşîlikten çıkıp da medeniyet yoluna girdiği zaman, rivâyetten istifade etmiş; dilini, tarihini, efsanelerini, dinini ve menkıbelerini rivâyet sayesinde kaydedip yazıya geçirmiştir. Eski zamanların en büyük milletlerinden olan Hintliler, Yunanlılar, Romalılar, Sâmî milletler ve diğerleri başlangıçta edebiyatlarını, örf, âdet ve efsanelerini, hatta ilimlerini ve kültürlerini rivâyet sayesinde korumuş ve geliştirmişlerdir. Yeni çağda Avrupa’da milliyetçilik akımları başladığı zaman, bütün milletler halk rivâyetlerinden ve rivâyet ilminden yararlanmışlardır. Türkler de rivâyete büyük önem vermişlerdir. Araplar ise sosyal hayatları ve coğrafi durumları sebebiyle rivâyete en fazla önem veren kavimdir. Arap kabilelerinde her şairin bir veya birkaç râvisi olmuştur. Râvi genellikle genç bir şair veya şairin talebesidir. Çok güçlü bir hâfızaya sahip olan bu râviler, şiirden başka kabilenin şeceresini ve eskilerin kahramanlık hikâyelerini de naklederlerdi. İslâm’ın ilk dönemlerinde de bu gelenek devam etmiştir. Arap gramerini ilk olarak tespit eden Basralı ve Kûfeli âlimler, bâdiyede bulunan dilleri bozulmamış kabileleri ziyaret ederek onlardan rivâyette bulunmuşlardır. Ayrıca bu şehirlere gelen fasih bedevîlerin dilciler arasında hakemlik yaptıkları da bilinmektedir. Câhiliye şiirlerinin en önemlilerinden olan “muallakât” da rivâyet sayesinde yazıya aktarılarak günümüze ulaşmış ve dolayısıyla bunlar hakkında gerek Müslümanlar gerekse müsteşrikler tarafından pek çok çalışma yapılabilmiştir.
Koleksiyonlar
- Makale [92796]