"Yeni Tip Koronavirüs (Covid-19) Salgınının İdari Faaliyetlerin Görünüme Etkisi ve "Uygulamada Birlik" Problemi"
Özet
2019 yılının son aylarında ortaya çıkan ve 2020 yılının Mart ayında daha sıkı tedbirlerin
alınmasını gerektirecek derecede yaygınlaşan yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını, toplum
hayatını her açıdan derinden etkilediği gibi hiç şüphesiz hukuk alanında da etkisini göstermiş
ve bilimsel eserlerin çalışma konusu olmaya başlamıştır. Olağanüstü bir durumun mevcut
olmasından ve salgın kapsamında tedbirleri alması gereken ilk sujenin “idare” olmasından
ötürü; idarelerce yapılan faaliyetler ve muameleler; bunların türü, niteliği, zamanlaması ve
bunlara uymayanlara uygulanacak yaptırımların hukukiliği, ölçülülüğü vs. gibi idare hukuku
bakımından tartışılabilecek birçok meseleyi ortaya çıkarmıştır. Bu meseleler, sadece ülkemizde
değil, diğer ülkelerde de ortaya çıkmış ve bazen çok farklı uygulamalar gerçekleşebilmiştir
(örneğin Kanada’da virüs tehlikesinden ötürü bakıcıların ‘yaşlı bakım merkezi’ni terk etmesi
ve 130 yaşlıya sadece 2 hemşirenin bakmak zorunda kalması gibi). Bu tip örneklerde idarenin
sorumluluğu gündeme gelebilecektir. Bizim ülkemizde de sağlık hizmetinin tümüyle kamu
hizmeti olup olmadığı, bu süreçte özel hastanelere getirilen birtakım zorunluluklar nedeniyle
tekrar gündeme gelmiştir.
Çalışmamızda, salgın süresince idari faaliyetlerin yerine getirilme biçimleri, klasik
görünümlerinden ayrılıp ayrılmadıkları, faaliyet içerisinde yeni tip uygulamaların geliştirilmesi
ihtiyacı, faaliyet kapsamında yapılacak muamelelerin değişkenliğinin uygulamada farklılıklar
oluşturup oluşturmadığı, yapılan idari işlemlerin hukuka uygunluğu ve bunlardan kaynaklanan
bir sorumluluk olup olamayacağı gibi meselelere değineceğiz.
İdari faaliyetlerin ortaya çıkma şekillerinden (görünümünden) söz ederken bu kapsamda
örneğin, ilan edilen sokağa çıkma yasakları süresince kolluk personelinin yaptıkları faaliyetleri inceleyeceğiz. İdarenin faaliyetlerinin, temelde kamu hizmeti ve kolluk faaliyeti olarak kabul
edildiği bir hukuk alanında polisler, jandarmalar ve bekçiler; kamu düzeninin bozulmasını
önleme ve bozulur ise tekrar yerine getirmekle görevli kolluk personelleridir. Dolayısıyla
kendilerinden beklenen, örneğin sokağa çıkma yasağı tedbirini ihlal edenlere öngörülen
yaptırımı uygulamak ve bu kişileri evlerine geri göndermektir. Fakat bu süreçte, İçişleri
Bakanlığı’nca, genelge ile oluşturulan Vefa Sosyal Destek Grupları çalışması kapsamında söz
konusu personel; bazı yerlerde vatandaşların (özellikle de yaşlı ve kronik hastalıkları
bulunduğundan dışarı çıkması yasak olanların) ihtiyaçlarını karşılamak, siparişlerini almak,
market alışverişlerini yapmak, bankadan paralarını çekmek için bankaya götürüp getirmek,
maaşlarını bankadan çekip kendilerine evde teslim etmek , evinin önünde halı yıkayan yaşlı
kadına yardım etmek gibi olağan dönemde yapmadıkları faaliyetlerde bulunmuşlardır ve
bulunmaya devam etmektedirler. Bu da salgının idari faaliyetlerin görünümü üzerindeki açık
bir etkisidir. Elbette, kolluk personeli bu yeni tip hizmetleri genelge kapsamında sunarken aynı
zamanda söz konusu yasakları ihlal edenleri tespit edip yaptırım uygulamaya da devam
etmektedir. Tam bu noktada “uygulamada birlik sağlanması gerektiği” problemi gündeme
gelmektedir. Zira, idarenin ülke genelinde geçerli olan bir kararı ülke genelinde eşit şekilde
uygulanmalıdır. Oysa bazı yerlerde ceza kesilirken, bazı yerlerde ise yasağa uymayan
vatandaşların ellerine kolonya dökülerek veya uyarılarak evlerine gönderilmeleri cezai işlem
yapmadan bırakılmaları problem teşkil edebilecektir. Belirtmek gerekir ki sokağa
çıkmamanın “tavsiye” edildiği dönem ile “yasak” kararının ilan edildiği dönemi de birbirinden
ayırmak gerekir, zira idari işlem olarak niteliklerini göz önüne aldığımızda “tavsiye” ile “yasak”
kararlarının gerekliliği farklıdır. İcrai bir idari işlem yapılması gerekirken bu işlem tesis
edilmeden, tavsiyelerle, işlem varmış gibi davranılmasını beklemek doğru bir yaklaşım
olmayabilir. Bu hususta değineceğimiz bir diğer husus ise uygulanan yaptırımların işlemin unsurları
bakımından hukuka uygunluğu meselesi olacaktır. Örneğin, İstanbul Beyoğlu’nda yer alan
İstiklal Caddesi’ne çıkışın yasaklanmamasına rağmen caddeye çıkanların maskeyle gezmeleri
ve kendi aralarında 3 metre mesafe olmasının gerekliliğine dair Kaymakamlık kararının duyurulmadan uygulanamaya başlanması, 3 metre mesafeye uyulmadı diye belli miktarlarda
para cezaları kesilmesi, para cezası uygulananların ise maske satışı olmadığından alamadığını
ve kendisine maskenin gelmediğini, kaldı ki sokakta maskesiz yürümenin hukuka aykırı
olmadığını, kesilen para cezasının yüksek olduğunu ifade etmesi karşısında işlemin ve
itirazların hukuka uygun olup olmadıkları üzerinde değerlendirme yapacağız.
Yine kamu hizmeti kapsamında merkezi ve yerel idarelerin görev/yetkileri hususunda
ortaya çıkan tartışmalarla ilgili olarak söz konusu yetki ve görevlerin karşılaştırılmasında ve bir
alanda birden çok kanuni düzenlemenin yapıldığı durumlarda ise hem bu düzenlemeler
arasındaki ilişkiyi hem de idareler arasındaki ilişkinin hukuki niteliğini ve kapsamını belirlemek
önem arz etmektedir. Bu kapsam hukuki olarak tartışılmadan, başka saiklerle yapılan hiçbir
değerlendirmenin çok sağlıklı olmayacağını düşündüğümüzden çalışmamızda bu hususlara da
değinerek söz konusu kanuni düzenlemeleri idarenin bütünlüğü ilkesini de göz önünde
bulundurarak değerlendirmede bulunacağız.
Salgın esnasında özellikle gündeme gelen bir husus ise sağlık ekipmanlarına duyulan
ihtiyaç olmuştur. Bunların, stokçuluk nedeniyle piyasaya sürülmemesi, sonrasında idarenin
yaptırım uygulama tehdidinde bulunması da değerlendirme yapacağımız konulardan biridir.
Zira, bu olağan dışı dönemde alınan tüm tedbirlere rağmen stokçuluğun, kamu düzeninin
bozulmasına yol açabilecek durum olup olmadığı ve idarenin, caydırıcılığı sağlamak adına en
üst seviyeden yaptırım uygulanacağı bildirmesinin ölçülülük ilkesiyle ilgisini; idarenin buna
benzer zamanlarda “istimval” yolunu kullanmasının daha isabetli olup olmayacağı da
değerlendirilecektir. İdarenin faaliyetlerinin görünümüyle yakından ilgili olduğunu düşündüğümüz şimdiye kadarki
bu meseleler dışında; örneğin apartmanların tek tek dezenfekte edilmesi, çarşının köpüklü
suyla yıkanması gibi yeni tip hizmetler ve belediye binasına girişlerde termal kameralı önlem
alınması gibi yeni tip tedbirler de uygulanmaya başlanmıştır. Ayrıca konumuzla ilgili olarak;
salgından dolayı alınan tedbirlerin oluşturduğu ekonomik sonuçlardan idarenin sorumluluğu,
salgın hastalığın mücbir sebep olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, idarenin alınan
tedbirler bakımından geç kalıp kalmadığı, yasaklardan ötürü bazı esnafların drone ile ticari
faaliyetine devam etmesi fakat bunun mevzuata uygun olup olmadığı (yani bir tedbire riayet
ederken bir başka kuralı ihlal etme durumunun irdelenmesi gerektiği) gibi hususlarda da
açıklamalar yaptıktan sonra gelişmelerin idare hukukunda nasıl bir etki oluşturduğu ve ileride
bu alanda ne gibi sonuçlar doğurabileceğine dair değerlendirmelerimizi aktaracağız.
Anahtar kelimeler: İdari faaliyetler, idari işlem, ölçülülük ilkesi, idarenin sorumluluğu, uygulamada birlik
Bağlantı
http://hdl.handle.net/20.500.12627/4523https://catalog.ihu.edu.tr/veriler/yordambt/eyayin/E0000483.pdf
Koleksiyonlar
- Bildiri [64839]